Günün ilk ışıklarıyla uyanırım ve o anda, dünyanın tüm sesleri, bir annenin kalbinde yankılanan sevginin fısıltısına dönüşür.
Etrafımda kıpırdayan küçük bedenler, henüz gözlerini dünyaya yeni açmış yavrularım, her biri bir mucize.
Onların bu saf varlıklarını korumak, benim en kutsal görevim.
Bahçede, kızgın güneş altında uzanırız. Yavrularım, dünyayı meraklı gözlerle keşfederken, ben, geçmişin gölgesinde onları izlerim. Bir zamanlar ben de onlar gibi küçük ve dünyayı keşfetmeye hevesliydim.
Şimdi onların annesi olarak, hayatın bu yeni evresini kucaklamaktayım. Onlarla birlikte büyüyorum, her gün yeni bir şey öğreniyorum. Onların sevgi dolu bakışları, her şeyin üstesinden gelebileceğimiz anlamına geliyor.
Bir yavrum, dünyayı ilk kez fark eden gözlerle bana bakıyor. Onun bakışı, henüz sözcüklere dökülemeyen bir soru gibi. Belki de, "Bu dünya nasıl bir yer?" diyor. Benim yanıtım, sessiz ama güçlü: burası sevgiyle dolu bir yer. Onları sıcak bir dokunuşla güvende tutmak, benim için her şeyden önemli.
Her yavru, kendi hikayesine sahip. Birisi cesur ve atılgan, diğeri daha çekingen, düşünceli. Onların her biri, birer kişilik. İzlerim onları, oyun oynarken, keşfederken ve hayatın küçük mucizeleriyle tanışırken.
Onlar benim yavrularım ve onlarla geçirdiğim her an, bir hazine değerinde.
Benim öyküm, her kadının öyküsü gibi, derin bir sevgi ve bağlılık öyküsü.
Hayat, bize bazen zorluklar sunsa da, bu masum varlıklar her gün bana yaşamın neşesini hatırlatıyor. Onlar benim neşem, benim gücüm, ve en önemlisi, hayatımdaki sevginin canlı bir kanıtı.
Yavrularım büyüdükçe, onların her bir adımını, her bir zaferini, her düşüşlerini ve yeniden kalkışlarını izlemek benim için bir lütuf. Onların büyümesi, benim için bir ders kitabı gibi. Her biriyle geçirdiğim zaman, bana hayatın değişkenliğini ve anların değerini öğretiyor. Her biri bana, sevginin sonsuz olduğunu fısıldıyor.